Günümüzde sağlık hizmetlerinin en temel amacı olan toplum sağlığının korunması ve geliştirilmesi kapsamında bireylerden kendi sağlıklarını koruma ve geliştirme uygulamalarını benimsemeleri, verilen sağlık hizmetleri hakkında bilgilenmeleri, kendi sağlıkları ile ilgili kararlar vermede etkin olmaları, sorumluluklarını ve haklarını bilmeleri beklenmektedir. Bu beklentinin gerçekleştirilmesinin temelinde, bireylerin yeterli düzeyde bir sağlık okuryazarlığına sahip olmaları yer almaktadır.
Sağlık okuryazarlığı, Amerikan Tıp Derneği (The American Medical Association) tarafından “sağlığı ile ilgili uygun bireysel karar vermek için gerekli sağlık bilgisi ve hizmetlerini elde etme, anlama ve idrak etme kapasitesinin düzeyi” olarak tanımlanırken; Dünya Sağlık Örgütü’ne (World Health Organization), göre ise, “sağlığın korunması ve sürdürülmesi için bireyin sağlık bilgisine ulaşma, anlama ve kullanma becerisi” olarak tanımlanmaktadır.
Sağlık okuryazarlığının yetersiz olmasının, sağlık hizmetlerinin kullanımında önemli bir engel olduğu bildirilmektedir. Yetersiz sağlık okuryazarlığının bireylerin sağlığı üzerinde etkisini destekleyen kanıtların giderek arttığı belirtilmektedir.
Bunlar;
Kişilerin sağlık bilgisi ve sağlık düzeylerinin düşük olduğu,
Koruyucu sağlık hizmetleri kullanımının yetersiz olduğu,
Acil servisleri kullanımlarının fazla, poliklinik kullanma oranlarının düşük, hastanede yatma sıklıklarının ve kalma sürelerinin uzun olduğu,
Semptomatik dönemde sağlık arama davranışında gecikme yaşadıkları,
Kişinin sağlık durumunun kötü olduğunu anlamasında yetersizlik,
Kronik hastalık yönetiminin kötü olması,
Doktor kontrolü ve sağlık hizmetlerinden yararlanma oranlarının düşük olması,
Tıbbi öneri/talimatlara bağlılıkta yetersizlik yaşanması,
Öz-bakım yetersizliği,
Sağlık okuryazarlığı düşük annelerin öz-yeterlilik algısına bir bakalım;
Kadınlarda sağlık okuryazarlığı düzeyi, sağlığın korunması geliştirilmesi ve hastalıkların önlenmesi için önemli bir etkendir. Kadınların sağlık okuryazarlığı düzeyinin arttırılması ile tüm toplumun sağlık düzeyi etkilenecektir.
Anne sütünün bebeklerin yaşam kalitesini, yaşam süresini arttırmada ve anne sağlığı üzerinde önemli bir rolü olduğunu vurgulanmaktadır. Doğum sonrası dönemde emzirmenin başlatılması ve sürdürülmesinde emzirmeyi etkileyen en önemli faktörlerden biride emzirme öz-yeterlilik algısıdır. Öz-yeterlilik, “belirli bir davranışı/işi yerine getirebilme konusunda bireyin hissettiği yeterlilik” olarak tanımlanmakta olup; annelerin emzirme öz-yeterlilik düzeylerinin, emzirmeyi devam ettirme davranışı üzerinde etkisi olduğu belirtilmektedir. Literatürde emzirmeyi tetiklemede ve emzirmenin çocuk sağlığı üzerinde önemli bir etken olarak görülmesinde annelerin sağlık okuryazarlığı düzeylerinin de etkili olabileceği belirtilmektedir.
Bu doğrultuda gerek emzirme öz-yeterlilik gerekse sağlığın korunması ve yükseltilmesi aşamasında toplumumuzdaki kadınlar arasında sağlık okuryazarlığı düzeylerinin değerlendirilmesi sağlık profesyonelleri olarak hemşirelerin görevleri arasında yer alması gerektiği düşünülmektedir. Özellikle de hemşirelerin sağlık eğitimi ve danışmanlık rolleri kapsamında daha doğum öncesi dönemden itibaren annelerin sağlık okuryazarlığı düzeylerinin değerlendirilmesi ve sonuçları kapsamında sağlığın geliştirilmesi ve korunmasına ve emzirme öz-yeterlilik düzeyine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu sonuca göre hemşirelerin/sağlık profesyonellerinin gebelerin/kadınların sağlık okuryazarlık düzeylerini belirleyerek emzirme başarılarını artırmak için annelerin öz-yeterlilik düzeylerini yükseltmeye yönelik farklı girişimlerde (gebelik, doğum ve doğum sonu dönemde eğitimler verme, destek grup oluşturma, emzirme danışmanlığı vb) bulunmaları önerilmektedir. Bu doğrultuda daha prekonsepsiyonel dönemde ve gebelik döneminden itibaren kadınların sağlık okuryazarlığı düzeyinin belirlenmesi ve artırılması, emzirme gibi sağlığı koruma davranışlarının kazanılmasında doğru yere, doğru zamanda, doğru şekilde ulaşılmasını sağlayacaktır.
Toplumda, annelerin bu konuda yeterince baskı yaşadığını düşündüğümüzde, kendilerinin de sağlık okuryazarlığının düşük olması ve emzirme öz yeterliliğinin az olması olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Anne kendini yetersiz hissedebilir, emzirme dönemini sıkıntılı atlatmak psikolojik olarak travmaya sebep olabilir. Bu konuda annelerin kendi sağlık okuryazarlığını gelişimini artırması bir çözüm olabilir fakat; toplumda bu baskı devam ettikçe bu gelişim de yetersiz kalır. Anne, farkındalık sahibi olsa da o durumun içinde ister istemez dış dünyadan etkilenecektir.
Bizlere düşen görev, onlara sadece destek olmaktır.
Comments